Akdeniz Satranç Tahtası |
Akdeniz kıtaların siyasi etkileşimde bulunmaya
başlamasından 16.yy'ın sonlarına kadar dünya iktidarının merkezinde yer
almıştır. Burada yaşayan insanlar farklı zamanlarda ve biçimlerde de olsa
dünyanın diğer bölgelerine nüfuz etmiş ve egemen olmuş bu süreçte özel konuma
erişen Akdeniz devletlerinden her biri dünyada yaşanan iktidar çekişmesinde ya
etkin rol oynamışlardır ya da bu çatışmaların yaşandığı bir arenaya dönüşmüşlerdir.
Bu çekişmenin siyasi, ekonomik, askeri, teknolojik ve dini olmak üzere çok
boyutlu bir hal aldığı 16.yy da Akdeniz, üstünlük mücadelesinin oynandığı
bir satranç tahtasını andırıyordu ve mücadele jeopolitik çıkarların stratejik
idaresini de içeriyordu. Her ne kadar 18. yy’dan itibaren İngiltere ve
Hollanda ile Rusya gibi ülkeler büyük güç olarak belirse de Akdeniz in
jeopolitik önemi kaybolmamış yükselen güçler de bu bölgeye ilgilerini hiç
saklamamışlardır. Tarihsel olarak, 16.yy Dünyasına bakıldığında Osmanlı
gibi yükselen bir gücün varlığı yükselen güçle o an varolan egemen güçler
arasında çatışmalara yol açar. Bu nedenle 15. yy’dan başlayarak Osmanlıların
Akdeniz’deki etkilerinin incelenmesi önemlidir.
Osmanlıların
Akdeniz sahnesine çıkışıyla birlikte Venedik ile Ceneviz’in 'dalgalara hükmettiği'
fikrine meydan okumaya başlamıştı. Osmanlıların artan jeopolitik hırslarını
destekleyen unsur ise ateşli silahlardı. Osmanlı deniz stratejisi kıyıların yanı
sıra başlıca ticaret yollarını korumaya odaklanmıştı. Bununla birlikte dar
kapsamlı bir bakış açısına sahip değildi; Osmanlı sultanına bağlı olduğu
bilinen korsanlar Akdeniz in dört bir köşesinde Sultan’ın çıkarlarını korumak
ve düşmanlarını cezalandırmak için an kolluyorlardı. Venedik ile yapılan
savaşlar Osmanlıların teknolojik olarak daha dinamik olduklarını kanıtladı.
Özellikle Doğu Akdeniz de olmak üzere Ceneviz den sonra Venedik etkisi de
giderek zayıfladı ve ellerindeki stratejik önemdeki adaları birer birer
kaybettiler. Bu dönemde, Osmanlı gemi teknolojisi Venedik gemilerini taklit
ederek daha sonra daha etkili gemiler yaparak giderek güçlendi denizcilikte de
Cenevizliler Osmanlıların oluşturdukları modele örnek oldular. Buradaki
mücadele Venedik’in ekonomik olarak zayıflamasını Katolik dünyadan kendisine yeni
müttefikler aramasına yol açtı. 16.yy boyunca Venedik’in başını çektiği ve Osmanlılara
karşı kurulan Kutsal İttifaklar açısından acı gerçek Osmanlılara karşı kapsamlı
bir saldırı başlatabilecek düzeyde işbirliği sağlasalar bile bunun güç dengesi
düşünüldüğünde intihar niteliğinde sayılabilecek bir hamle olacağıydı.
Genellikle savaşların nedenleri arasında siyasi isteklerin karşı tarafa kabul
ettirilmesi yatmaktadır ama 1571 İnebahtı yenilgisi sonrası kazanan tarafın değil
kaybeden tarafın isteklerini kabul ettirdiği görülmektedir. Bu açıdan
bakıldığında Osmanlılar, Akdeniz satranç tahtasında başat bir güç olarak
varlıklarını sürdürmekteydiler. Ancak tüm hırslarına rağmen Osmanlılar,
Avrupa’yı kontrol etmedi; Fransaya destek vererek Habsburg gücünü dengeledi.
Akdeniz’i kontrol etmedi Katolik ittifakına karşı dengeledi. Bu sayede
Hollandalıların ve İngilizlerin Akdeniz’e girişini destekledi. İstikrarlı bir
Akdeniz Osmanlıların çıkarınaydı bu ticari, askeri, ekonomik dengenin korunması
için de önemliydi.
Osmanlıların,
Akdeniz’de sahneye çıkışı sonrası rakibi olan Venedik’in etkisinin kırılmasının
ardından bir başka güç, özellikle Akdeniz’in batısında etkin olan İspanya ile
rekabeti başladı. İspanya, 17. yy sonlarına kadar zirvedeki Avrupa güçlerinden biriydi.
15. yy sonlarında küresel hırsları olan büyük denizaşırı sömürgeci güç olarak
ortaya çıkmıştı. Din bu dönemde birleştirici doktrindi ve yayılmacı çabalar
için kaynak teşkil ediyordu. Ancak zamanla Akdeniz’de Osmanlılar, Atlantik’te İngiltere
Fransa ve Hollanda’nın karşı çıkışlarıyla İspanya ne Avrupa’da ne de
okyanuslarda gerçek bir üstünlük sağlayabildi. Portekiz ise İber yarımadasının
batısında neredeyse Avrupa’nın geri kalanından soyutlanmış bir ülkeyken 15. yy
sonundan itibaren Hint okyanusuna kadar uzanan erişim ve kontrol gücüne sahip
olmuştu. Osmanlılar için Portekiz ile mücadele Akdeniz’den çok Hint okyanusunda
önem kazanıyordu. Hint Okyanusunda yapılan hamleler Osmanlıların "rüzgârlara
hükmetme" ve bunun sonucunda küresel bir güç olma iddiasını sürdürmeleri
açısından önemliydi. Portekizlilerin, İslam’ın Kutsal saydığı mekânlara saldırı
teşebbüsü ve Baharat ticaretinin güvenliği Osmanlıların ilgilerini bu bölgeye
kaydırdı. Bugün pek çok Arap tarihçinin sorduğu bir soru meşhurdur: “Osmanlılar
neden Yemen ve Hürmüz gibi Müslüman olan bölgeleri ele geçirmek için uğraştılar
da Endülüs’ten yapılan açık yardım çağrılarını görmezden geldiler?” Bu soru şu
şekilde cevaplanabilir: Osmanlılar ve Dünya tarihi açısından hangisi daha
önemlidir? Endülüs mü, yoksa Yemen ile Hint Okyanusuna bakan Arap topraklarının
fethi mi? Öfkeli, kendi ülkelerini idame edemeyen bir avuç Gırnatalı mı yoksa
kadim Arap topraklarıyla Mekke ve Medine gibi kutsal toprakların korunması mı?
Şüphesiz büyük devletlerin öncelikleri arasında küçük müttefikleri için intihar
etmek yoktur. Kaldı ki Osmanlıların, Endülüs’te yaşayan Müslüman ve
Hıristiyanları tamamen yalnız bıraktığı da söylenemez.
Osmanlı genişlemesi, askeri gücün tam zamanında
toplanması ve hızlı hareket etme kapasitesi ve bu kapasiteyle birleştirilen
üstün askeri taktikleri zekice ve acımasızca uygulaması organize bir ekonomik
ve mali sistem gerektiriyordu. Osmanlıların kuruluşu, Akdeniz’i çepeçevre saran
coğrafyada neredeyse hiçbir şey bırakmadan aniden kaybolan imparatorluklar
ardından güç boşluğunu kim dolduracaktır ve buradaki karasal üstünlük
denizlerdeki faaliyetlerle desteklenmedikçe başarılı olabilir mi gibi sorulara
da cevap veriyordu. Daha açıkça ifade etmek gerekirse, Bizans’ın bıraktığı
mirasın üzerinde Osmanlı gücü inşa edilirken acaba güç boşluğu nasıl
doldurulacaktı ya da neden Balkanlardan bir güç çıkıp bu boşluğu dolduramadı ya
da Anadolu’da Karamanoğulları bunu başaramadılar. İşte hususta sorulması gereken
sorular zihin açma işlevi görmektedir.
Çağdaş standartlar açısından bakıldığında ise
günümüzün bölgesel hatta süper güç olma iddiasındaki Türkiye Cumhuriyeti ile
kıyaslandığında, Osmanlılar küresel bir güç iddiasında bulunan bölgesel bir
güçtü. Türkiye Cumhuriyeti ise bölgesel güç iddiasından bulunan orta sıklette
bir devlettir.