Avrupa Tarihinde Kilometre Taşları |
Avrupa tarihi temelde "devlet" denilen aygıtın nasıl şekillendiğini de anlatan mükemmel bir örnektir. Modern Devlet sisteminin ortaya çıkışı Yunan şehir devleti "polis" lerden başlayarak Akdeniz ve çevre coğrafyalara hakim olan Roma İmparatorluğu ile şekillenmeye başlayan hukuk anlayışı, Ortaçağ'da Hıristiyanlığın güçlenmesi ve Kilisenin oynadığı rolle şekillenen Avrupa coğrafyası ardından Kilise'nin etkisinin İtalya'da gösteren Rönesans ve Almanya'da güçlenen Reform hareketleriyle zayıflamaya başlaması ve Richelieu ile Büyük Frederick'in temellerini attıkları modern merkezi devlet anlayışı tüm bunlara ek olarak, Fransız İhtilali ardından başlayan ve Avrupa'yı kasıp kavuran Miliyetçilik hareketleri ve I.Dünya Savaşı'nı getiren olaylar dizisi ve bu savaş sonrası yenilenleri dizlerinin üzerinde yalvarmak zorunda bırakan ve II. Dünya Savaşı'na yol açan anlaşmalar işte tüm bu yüzyıllar boyunca Avrupa tarihinde yaşanan gelişmeler batı-dışı toplumları yakından ilgilendirdi ve insanların hayatına "modernleşme" kavramını soktu; ancak Avrupa'nın 20.yy'ı özellikle Soğuk Savaş sonrası "küreselleşme" kavramı güç kazandı ve 2008 krizine kadar tartışıldı; 2008 krizi özellikle ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde ekonomik yavaşlama, emlak ve borç krizlerini tetikleyince Amerikan stratejistlerinin ortaya attığı "Yeni Amerikan Yüzyılı" kavramı rafa kaldırıldı çünkü artık Amerikan liderliği Irak ve Afganistan gibi gerekli olmayan iki savaşla yeterince yıprandığı için ABD'nin Küresel hakimiyeti zarar gördü ama bu ülke uzun yıllar daha Küresel liderliğini sürdürmeye devam etmektedir. Ancak ülkeler arasındaki ekonomik ilişkiler geliştikçe yeni pazarlar gelişmiş ekonomilerin hizmetine sunuldukça bölgesel güç potansiyeli bulunan devletler ortaya çıkarak ABD'nin azalan etkisini dengelemektedirler ancak burada asıl sorun Brezilya, Türkiye, Güney Afrika, Vietnam, Meksika ya da diğer devletlerin kendi bencil çıkarlarını güderek bölgesel sorunların çözümüne yardımcı olmaktan çok onları daha da karmaşık hale getirebilecekleri gerçeğidir. Akdeniz'in doğusunda yaşanan Suriye krizi ve Türkiye gibi aktörlerin krize katkısı bunu açıkça göstermektedir. Türkiye ve Suudi Arabistan, Suriye'de karışıklıkların çıkmasından hemen sonra İran'ın bölgedeki etkisinin onun en sadık müttefiki olan Suriye rejiminin alt edilmesiyle azalacağı gerçeğiyle ellerini ovuşturulmaya başladılar. Bu perde arkasında ABD ve İsrail'in de çıkarlarına hizmet etmekle birlikte Rusya ve Çin gibi aktörlere de açık bir meydan okumaydı.
Suriye Arenasında Hizipler |
Sonunda Suriye komşu ülkelerden bölgesel güçlere ve oradan da küresel güçlere bir çok aktörün hesaplaştığı bir arenaya dönüştü. Zaten artık gelişmiş ülkeler doğrudan birbirleriyle mücadele etmeyi göze alamadıklarından bağımlı aktörler aracılığıyla mücadele etmeye çalışmaktadırlar. Bu karşılıklı bağımlılığın uluslararası ilişkilere etkisinin somut bir örneğidir. Çünkü ne Çin ne de Rusya, ABD ile ilişkilerinin bozulmasını göze alamamakta ayrıca Akdeniz'deki etkilerinin kaybolmasını da istememektedirler. Bugün Akdeniz, yeniden önem kazanmıştır. Hiçbir ülke, benim Akdeniz'de yaşanan bir meseleyle ilgilenmem benim çıkarlarıma ne yarar getirir diye kendisine soramaz. Dünya ticaretinin önemli bir kısmı yine tüketici ve üretici ülkelerin önemli bir kısmı da Akdeniz'de bulunmaktadır. Akdeniz bir iç deniz olarak diğer tüm iç denizlerle karşılaştırıldığında benzersiz bir konuma sahiptir. Suriye'nin düşüşü İran'ı bölgede yalnız bırakacağı gibi Rusya'nın Tartus gibi stratejik bir üssü kaybetmesine neden olacaktır. Bu Rusya'nın Büyük Petro'dan beri var olmak istediği Akdeniz'den kovulması demektir ki, bunu Ruslar asla kabul etmeyecektir. Rusya'nın Rumlara yaptığı kredi önerisinde temel maddelerden biri de deniz üssü isteğiydi ancak Rumlar egemenlik kaygısıyla bunu reddettiler. Yani Rusya, Rumlardan deniz üssü kullanma hakkı alsaydı Suriye konusundaki ısrarını sürdürür müydü? sorusu burada önem kazanıyor ama sürdürmezdi cevabı yerinde görünüyor çünkü Rusya, Akdeniz'de var olmak isterken etnik ve mezhepsel kavgaların içerinde kendisini bir taraf olarak konumlandırmak istemeyecektir. Çünkü bu onun uzun vadeli bölgesel çıkarlarına aykırı olduğu gibi Rusya'da yaşayan 30 milyon gibi yüksek sayıdaki müslüman nüfusa da olumsuz mesaj vermektedir. Ayrıca Suriye'nin düşmesi Çin'in Akdeniz'de özellikle Yunan limanlarını satın alıp antrepo olarak kullanması ve Arnavutluk gibi ülkelerle kurduğu özel ilişkiler dahası ticaret yolları bağlamında hayati derecede önem verdiği bir bölgede etkisinin kaybolması demektir ki Çinli politikacılar bunu kabus olarak görüyor olabilirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder