Osmanlı
askeri tarihi üzerine bir yazı hazırlarken karşıma çıkan zihin açıcı bir
çalışma olarak Bilim ve Sanat Vakfı, Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin
yayınladığı “Notlar 23”[1] adlı
derleme Osmanlı askeri tarihi üzerine tartışmalı konuların ele alındığı, çeşitli
konularda sunumların yayınlandığı fikir vermek ve ne tartışıldığını görmek
açısından rehber niteliğinde oldu. Buradan hareketle, Osmanlı askeri tarihi
alanında tartışmalar temelde Osmanlıların, Avrupalı hasımlarına karşı öncelikle
askeri üstünlüğünü nasıl sağladığı sonrasında ise uzun savaşların yer aldığı
dengelenme döneminden sonra bu üstünlüğü nasıl kaybettiği üzerine
kurulmaktadır. Osmanlıların art arda askeri zafer kazandıkları dönem büyük
ölçüde ateşli silahların etkin kullanımına bağlanılırken, askeri üstünlüklerini
kaybedişleri özellikle Bernard Lewis “Hata Neredeydi?”[2] adlı
kitabında, Carlo Cippola “Yelken ve Top”[3] adlı
kitabında ve Paul Kennedy “Büyük Güçlerin Yükselişleri ve Çöküşleri”[4] adlı
kitabında İslam’ın yeniliklere olan muhafazakâr tavrı, Avrupa’daki teknolojiyi
geriden takip ettikleri ya da Batı Avrupa devletlerinin yaptığı askeri, siyasi,
ekonomik ve teknolojik atılıma bağlanarak açıklanmaktadır. Osmanlı askeri
tarihi üzerine çalışmalarıyla son dönemde dikkat çeken Gábor Ágoston, Osmanlıların
17.yy sonlarına kadar Avrupalı hasımlarıyla teknolojik açıdan hemen hemen aynı
düzeyde olduğunu yeniliklere İslami muhafazakar bir refleks göstermekten çok bu
konuda pragmatik davrandığını söylemektedir. Ágoston’a göre zaten teknolojik olarak ilerde olmak
sadece savaş kazanmaya yetmez bununla kısa süreli başarı
Panorama 1453 Müzesinde yer alan kuşatma sahnesi |
[1] BİSAV, Türkiye Araştırmalar
Merkezi Osmanlı Askeri Tarihi, Notlar 23, (Aralık 2002 – Şubat 2010) http://www.bisav.org.tr/userfiles/yayinlar/TAM_ASKERI_TARIH.pdf
[2] Bernard Lewis, kitabının “Savaş alanında alınan dersler” (sf.
31-52) bölümünde Osmanlıların kendilerinin teknolojiye yatırım yapmak yerine,
Batı’nın silah teknolojisinin ilk zamanlardan beri iyi bir müşterisi olduğunu ancak
17. yüzyıldaki yenilgilerin, yöneticileri top ve tüfeğin alınmasının yeterli
olmadığı, Batı savaş tarzının alınmasının ve yabancı uzman ithal edilmesi
gerektiği görüşüne götürmüştür. Lewis’e
göre, ıslahat layihalarını yazanlar tarafından sıklıkla sorulan soru şuydu: “Eskiden
kâfirlerin icatlarına hep yetişebiliyorken, şimdi bunu neden yapamıyoruz?”
Lewis, devamında yeni icatları niye her zaman kâfirlerin yaptığını uzun sure
kendilerine sormadıkları için Osmanlıları eleştirir.(s.64) Bemard Lewis (2004).
300 yıldır Sorulan Soru: Hata
Neredeydi? (çev. Harun Ozgur Turgan ve Serpil Bilbaşar), İstanbul: Oğlak
Yayıncılık
[3] Carlo Cipolla için Osmanlı
devletinde yapısal tıkanıklığın en bariz göstergelerinden biri, Osmanlıların
sahra topçuluğunun inceliklerini kavrayamayıp devasa kuşatma topları üretmeye
devam etmiş olmalarıdır. 16. yüzyıldaki imalat koşulları, daha hareketli ve
küçük kalibreli topların etkinlik derecesini önemli ölçüde tırpanladığından ilk
başlarda büyük bir dengesizlik oluşmamıştı; fakat 17. yüzyıl topçuluğunda
görülen ilerleme, batı ordularına Osmanlıların kitlesel hücumları karşısında
büyük üstünlük sağlamıştı.(s.50-52) Carlo Cippola, M. Yelken ve Top, (çev. Aslı
Kayabal), İstanbul: Kitap Yayınevi (2003)
[4] Paul Kennedy için Osmanlılar
aşırı gelenekçi, despotik bir imparatorluktu ve eğer Padişah onun tabiriyle
“budala” biriyse sistem alt-üst olur İslami tutuculuk ve bürokrasi yeniliği
boğar ve İmparatorluğu büyüten ganimet ekonomisi duruverirdi. (s.37) Paul
Kennedy, Büyük Güçlerin Yükselişleri ve Çöküşleri, (çev. Birtane Karanakçı) İş
Bankası Kültür Yayınları (2005)
İstanbul'un fethi sırasında kullanılan büyük top yıllarca Türklerin büyük top merakı ya da büyük top götüremedikleri için Viyana'yı alamadıkları gibi tartışmalara konu olmuştur |
sağlansa bile bu uzun vadeye yayılamayacaktır ona
göre savaş sadece meydanda yapılan bir muharebeden daha fazlasını ifade eder
çünkü finansman, lojistik, mobilizasyon yani kısacası çok boyutlu bir organizasyon
yeteneği ile savaş sanayisini gerektirir.[1] Ágoston’un
yeni askeri tarihçilik olarak adlandırılan teorik ve metodolojik bakış
açısından faydalandığını öğreniyoruz.[2] Bu
akımla ilgili Kahraman Şakul’un “Yeni Askeri Tarihçilik” adlı yazısı dikkate
değerdir. Şakul yazısında askeri tarihin belli bir zümrenin “biz” ve “onlar”
üzerine kurguladığı bakış açısıyla bilimsellikten uzak bir yapıdan nasıl
siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal boyutlarıyla ele alınan bir yapıya
dönüştüğünü bunun başarılı örneklerinin bizim tarihçiliğimize Gábor Ágoston ile
Rhoads Murphey gibi tarihçiler aracılığıyla tartışmaya açıldığını
söylemektedir. [3]
Agoston’un
“culturation”[4]
olarak tanımladığı, teknolojik alış-verişin çeşitli şekillerde sürdüğünü
söylediği ve Osmanlıların Avrupa’daki değişiklikleri takip ettiği aslında
“taife-i efrenciyan” adıyla bilinen grupla ilgili ayrıntılı bilgileri Salim
Aydüz’ün “Taife-i Efrenciyan” adlı yazısı ve Rhoads Murphey’nin “Osmanlıların
Batı Teknolojisini Benimsemedeki Tutumları Efrenci Teknisyenlerin Sivil ve
Askeri Uygulamalardaki Rolü” adlı yazısında buluyoruz. Salim Aydüz’ün yazısında Osmanlı silah
envanterindeki isimlendirmelerden yola çıkarak etimolojik açıdan silahların
dolayısıyla da teknolojinin nereden geldiğinin izleğini sürmekte ve Osmanlı
ordusunda çeşitli alanlarda görev alan Avrupalılardan bahsetmektedir. Ayrıca
Osmanlıların kuşatma alanında topları dökmek gibi pratik uygulamalara
gittiklerinden hareketle büyük top meraklarının olduğu ve bunları kuşatma
alanına götüremedikleri için başarısız oldukları gibi anlatıları da
sorgulatmaktadır. [5]
Rhoads Murphey ise Osmanlıların Yahudiler ve dışlanmış çeşitli Hıristiyan
mezheplerine sığınma hakkı vermesinin teknoloji transferine yardımcı olduğunu
belirterek Osmanlılar ile Avrupa arasında karşılıklı bilgi
[1] Gábor Ágoston, Barut, Top ve
Tüfek: Osmanlı İmparatorluğu’nun Askeri Gücü ve Silah Sanayisi, çev. Tanju
Akad, İstanbul: Kitap Yayınevi, (2006), “Osmanlı Esnekliği ve Pragmatizmi” adlı
bölüm (s.249-266)
[2] Gábor Ágoston, “Teorik ve
metodolojik bir bakış açısından bakarsak yeni askeri tarih yazımını
izlemekteyim.” demektedir. BİSAV, Türkiye Araştırmalar Merkezi Osmanlı Askeri
Tarihi, Notlar 23,(s.6)
[3] Kahraman Şakul “Yeni Askeri
Tarihçilik”, Toplumsal Tarih 198 (Haziran 2010), 31-36. Metin için: http://www.academia.edu/398244/_Yeni_Askeri_Tarihcilik_ Ayrıca daha geniş bilgi için
Ottoman History Podcast söyleşisi dinlenilebilir. http://www.ottomanhistorypodcast.com/2012/09/osmanl-imparatorlugu-ve-yeni-askeri.html
[4]
Ágoston’un sunumunda
“culturation” olarak kullandığı kavram, dilimize “kültürlenme” olarak çevrilir
ve bir kültürün bir başka kültürden aldığı özelliği onu kendi kültürüyle
sentezleyerek ortaya yeni, orjinal bir ürünün ortaya çıkarıldığı süreci ifade
eder.
[5] Salim Aydüz, “XIV-XVI. Asırlarda
Avrupa Ateşli Silah Teknolojisinin Osmanlılara Aktarılmasında Rol Oynayan
Avrupalı Teknisyenler (Taife-i Efrenciyan)”, Belleten, LXII/235 (1998), s.
779-830.
Bir Ortaçağ savaş sahnesi |
transferinin varlığına dikkat çeker.[1] Elbette
burada bir soru tartışılmaya değerdir. Osmanlı sarayına bağlı askeri ve birçok
alandaki gelişmeleri takip eden maaşlı bir zümre varsa ve bunlar sayesinde
Osmanlı teknolojisi sürekli güncelleniyorsa 17.yy’ın sonlarında Osmanlıların
II. Viyana Kuşatması sonrasında başlayan yenilgiler dizisi hatta 18.yy’da
Avrupa arenasına çıkan Rusya’ya karşı alınan yenilgiler nasıl açıklanabilir? Burada
savaşın çok boyutluluğuna vurgu yapmak yerinde olacaktır. Askeri disiplin,
lojistik, mobilizasyon, istihbarat ve eğitim gibi birçok faktör bir araya
gelince yenilgiler kaçınılmaz olmuş olabilir.
Teknoloji
alış-verişi meselesi tarihin lineerliği ve Batı’nın yükselişiyle diğerlerin
gerilediği fikrine dayanan “ilerlemeci paradigma” nın aşındırılması açısından
da önemli bir mesele gibi durmaktadır. Batı-dışı
toplumların dini taassup ya da yönetici elitler arasındaki çekişmeler nedeniyle
teknolojik yenilikleri kabul etmekte zorlandıkları ya da zaten durağan
oldukları gibi yaklaşımlar bulunmaktadır. Ancak Batı-dışı toplumlar arasında da
bir teknoloji alış-verişinin olduğu bilinmektedir. Giray Fidan’ın tezi[2] ve
Kenneth Chase’in kitabında[3]
Osmanlı askeri teknolojisine Avrupa ve Japon teknolojisine karşı üstünlüğüne ve
o bölgedeki Portekiz etkisine karşı bir denge unsuru olarak özellikle Çin’de
ilgi duyulduğu anlatılmaktadır.
Osmanlı
askeri tarihiyle ilgili tüm bu tartışmalarının bir özetini Özgür Kolçak’ın “XVII.
Yüzyıl Askeri Gelişimi ve Osmanlılar” tezinde bulmak mümkündür. Geoffrey
Parker’ın “Askeri Devrim” tezi üzerinden yaylım ateşinin etkisi, yıldız kale
inşasının bilinen kuşatma anlayışına yaptığı etki gibi konular Kolçak’ın
tezinde Parker’ın “Batı’nın üstünlüğü” perspektifi eleştirilerek anlatılır.
[4]
Ancak Parker’ın çok önem verdiği ve Batı’nın sonraki yüzyıllarda batı-dışı
toplumlara uyguladığı şiddetin bir aracı olduğunu söylediği yaylım ateşi
taktiğini 1620’lere kadar Hollanda ordusunda kullanıldığına dair bir kanıt bulamazken
hem Parker’ın kitabının önsözünde[5]
hem de Günhan Börekçi, “Notlar 23”[6]
sunumunda 1605 yılında Macaristan’daki savaşı anlatan Topçular Kâtibi
Abdulkadir Efendi’nin kitabında
[1] Osmanlılar ve Batı Teknolojisi
(ed. Ekmeleddin İhsanoğlu) içinde, (s.7-20), Rhoads Murphy, Osmanlıların Batı
Teknolojisini Benimsemedeki Tutumları: Efrenci Teknisyenlerin Sivil ve Askeri
Uygulamalardaki Rolü, İÜ Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1992
[2] Giray Fidan, Çin Kaynaklarına
Göre 16.yy Osmanlı-Çin İlişkileri ve Çin’deki Osmanlı Ateşli Silahları,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 2010
[3] Kenneth Chase, ateşli silahlar
üzerine hazırladığı kitabının büyük bölümünü İslam toprakları, Çin, Kore ve
Japonya askerî tarihine ayırmıştır.(Ateşli Silahlar Tarihi, çev. Füsun Tayanç,
Tunç Tayanç, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008).
[4] Özgür Kolçak, tezinin birinci
bölümü “Askeri Devrim ve Osmanlılar” şimdiye kadar yapılmış tartışmaların bir
derlemesi niteliğindedir. (s.22-103) (Özgür Kolçak, XVII. Yüzyıl Askeri
Gelişimi ve Osmanlılar, Yayınlanmamış doktora tezi, İstanbul Üniversitesi,
2012)
[5] G. Parker, Askeri Devrim: Batı’nın
Yükselişinde Askeri Yenilikler 1500–1800, çev. Tuncay Zorlu, İstanbul: Küre
Yayınları, 2006 (s.7-8)
[6] BİSAV, Türkiye Araştırmalar
Merkezi Osmanlı Askeri Tarihi, Notlar 23, Günhan Börekçi Sunumu,(Aralık 2002 –
Şubat 2010) (s.55-80)
Total War oyunundan bir savaş sahnesi |
yaylım ateşi taktiğinin Osmanlı
ordusunda kullanıldığına dair bir betimleme paylaşılır. Burada Osmanlı
askerleri yaylım ateşi gibi karmaşık bir taktiği tatbik ederler. Bu tür
bilgilerin ortaya çıkışı Osmanlı askeri tarihini incelemelerinin öneminin bir
kez daha ortaya koymaktadır. Askeri
tarih denilince hala büyük oranda karada meydana gelen gelişmeler düşünülmekte
ve deniz savaşları da deniz içerisinde kara savaşları olarak algılanmaktadır. Çok
sayıda top taşıyan kalyonların sahneye çıkışı ve yaygınlaşmasına kadar
kadırgalar Osmanlı deniz stratejisinin temelini oluşturuyordu. Ancak 17.yy
ortalarında Osmanlıların kalyonların temelini oluşturduğu bir donanmaya geçmeye
çalıştıkları görülmektedir. Uzun Girit Kuşatması sırasında başlayan geçiş
denemi 1700’lerin başlarında tamamlanmıştır. Kalyonların ağırlık kazanması
topların kullanımını da artırmıştır.[1]
Yıllar içerisinde ateşli silahların giderek daha fazla deniz savaşlarında
etkili olduğu bir gerçektir. Yusuf Alperen Aydın’ın doktora tezi olan Osmanlı
Denizciliği (1700-1770) adlı çalışmada Venedik ile yapılan savaş sırasında
gerçekleşen donanmadaki yaralanmalara dair oluşturulan tablolar aracılığıyla
ateşli silahların kullanımına dair bilgiler elde etmek mümkündür. [2]
Burada oluşturulan tablolarda yaralanmalara göre maaş bağlanmakta ve bu
yaralanmaların ne sebeple meydana geldiği belirtilmektedir.
Sonuçta,
dünya savaş tarihi ateşli silahların bir parçası olduğu şiddetin hasımlara
düzenli ve kararlı bir şekilde uygulamadaki becerisiyle şekillenmektedir. Bu
nedenle kara ve deniz savaşlarının tarihini öncesi ve sonrasıyla araştırmak
özellikle de Osmanlıların hasımlarına üstünlük kurduğu ve sonra bu üstünlüğünü
kaybetmeye başladığı dönemle karşılaştırılarak incelenmelidir. Ateşli silahlar
söz konusu olduğunda bu silahların menzillerinin yanı sıra eğitim, disiplin,
lojistik ve mobilizasyon gibi etmenler de değerlendirilerek Osmanlı askeri
tarihine yeniden bir bakış için Gabor Agoston gibi tarihçilerin Osmanlı
dünyasını anlamak için yaptıkları çalışmalar dikkate değerdir.