5 Aralık 2013 Perşembe

Askeri Tarih Araştırma Denemesi: Osmanlı Askeri Tarihi Üzerine

Osmanlı askeri tarihi üzerine bir yazı hazırlarken karşıma çıkan zihin açıcı bir çalışma olarak Bilim ve Sanat Vakfı, Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin yayınladığı “Notlar 23”[1] adlı derleme Osmanlı askeri tarihi üzerine tartışmalı konuların ele alındığı, çeşitli konularda sunumların yayınlandığı fikir vermek ve ne tartışıldığını görmek açısından rehber niteliğinde oldu. Buradan hareketle, Osmanlı askeri tarihi alanında tartışmalar temelde Osmanlıların, Avrupalı hasımlarına karşı öncelikle askeri üstünlüğünü nasıl sağladığı sonrasında ise uzun savaşların yer aldığı dengelenme döneminden sonra bu üstünlüğü nasıl kaybettiği üzerine kurulmaktadır. Osmanlıların art arda askeri zafer kazandıkları dönem büyük ölçüde ateşli silahların etkin kullanımına bağlanılırken, askeri üstünlüklerini kaybedişleri özellikle Bernard Lewis “Hata Neredeydi?”[2] adlı kitabında, Carlo Cippola “Yelken ve Top”[3] adlı kitabında ve Paul Kennedy “Büyük Güçlerin Yükselişleri ve Çöküşleri”[4] adlı kitabında İslam’ın yeniliklere olan muhafazakâr tavrı, Avrupa’daki teknolojiyi geriden takip ettikleri ya da Batı Avrupa devletlerinin yaptığı askeri, siyasi, ekonomik ve teknolojik atılıma bağlanarak açıklanmaktadır. Osmanlı askeri tarihi üzerine çalışmalarıyla son dönemde dikkat çeken Gábor Ágoston, Osmanlıların 17.yy sonlarına kadar Avrupalı hasımlarıyla teknolojik açıdan hemen hemen aynı düzeyde olduğunu yeniliklere İslami muhafazakar bir refleks göstermekten çok bu konuda pragmatik davrandığını söylemektedir. Ágoston’a göre zaten teknolojik olarak ilerde olmak sadece savaş kazanmaya yetmez bununla kısa süreli başarı

Panorama 1453 Müzesinde yer alan kuşatma sahnesi



[1] BİSAV, Türkiye Araştırmalar Merkezi Osmanlı Askeri Tarihi, Notlar 23, (Aralık 2002 – Şubat 2010) http://www.bisav.org.tr/userfiles/yayinlar/TAM_ASKERI_TARIH.pdf
[2] Bernard Lewis, kitabının “Savaş alanında alınan dersler” (sf. 31-52) bölümünde Osmanlıların kendilerinin teknolojiye yatırım yapmak yerine, Batı’nın silah teknolojisinin ilk zamanlardan beri iyi bir müşterisi olduğunu ancak 17. yüzyıldaki yenilgilerin, yöneticileri top ve tüfeğin alınmasının yeterli olmadığı, Batı savaş tarzının alınmasının ve yabancı uzman ithal edilmesi gerektiği görüşüne götürmüştür.  Lewis’e göre, ıslahat layihalarını yazanlar tarafından sıklıkla sorulan soru şuydu: “Eskiden kâfirlerin icatlarına hep yetişebiliyorken, şimdi bunu neden yapamıyoruz?” Lewis, devamında yeni icatları niye her zaman kâfirlerin yaptığını uzun sure kendilerine sormadıkları için Osmanlıları eleştirir.(s.64) Bemard Lewis (2004). 300 yıldır Sorulan Soru: Hata Neredeydi? (çev. Harun Ozgur Turgan ve Serpil Bilbaşar), İstanbul: Oğlak Yayıncılık
[3] Carlo Cipolla için Osmanlı devletinde yapısal tıkanıklığın en bariz göstergelerinden biri, Osmanlıların sahra topçuluğunun inceliklerini kavrayamayıp devasa kuşatma topları üretmeye devam etmiş olmalarıdır. 16. yüzyıldaki imalat koşulları, daha hareketli ve küçük kalibreli topların etkinlik derecesini önemli ölçüde tırpanladığından ilk başlarda büyük bir dengesizlik oluşmamıştı; fakat 17. yüzyıl topçuluğunda görülen ilerleme, batı ordularına Osmanlıların kitlesel hücumları karşısında büyük üstünlük sağlamıştı.(s.50-52) Carlo Cippola, M. Yelken ve Top, (çev. Aslı Kayabal), İstanbul: Kitap Yayınevi (2003)
[4] Paul Kennedy için Osmanlılar aşırı gelenekçi, despotik bir imparatorluktu ve eğer Padişah onun tabiriyle “budala” biriyse sistem alt-üst olur İslami tutuculuk ve bürokrasi yeniliği boğar ve İmparatorluğu büyüten ganimet ekonomisi duruverirdi. (s.37) Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükselişleri ve Çöküşleri, (çev. Birtane Karanakçı) İş Bankası Kültür Yayınları (2005)

İstanbul'un fethi sırasında kullanılan büyük top yıllarca Türklerin büyük top merakı ya da büyük top götüremedikleri için Viyana'yı alamadıkları gibi tartışmalara konu olmuştur

sağlansa bile bu uzun vadeye yayılamayacaktır ona göre savaş sadece meydanda yapılan bir muharebeden daha fazlasını ifade eder çünkü finansman, lojistik, mobilizasyon yani kısacası çok boyutlu bir organizasyon yeteneği ile savaş sanayisini gerektirir.[1] Ágoston’un yeni askeri tarihçilik olarak adlandırılan teorik ve metodolojik bakış açısından faydalandığını öğreniyoruz.[2] Bu akımla ilgili Kahraman Şakul’un “Yeni Askeri Tarihçilik” adlı yazısı dikkate değerdir. Şakul yazısında askeri tarihin belli bir zümrenin “biz” ve “onlar” üzerine kurguladığı bakış açısıyla bilimsellikten uzak bir yapıdan nasıl siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal boyutlarıyla ele alınan bir yapıya dönüştüğünü bunun başarılı örneklerinin bizim tarihçiliğimize Gábor Ágoston ile Rhoads Murphey gibi tarihçiler aracılığıyla tartışmaya açıldığını söylemektedir. [3]
  Agoston’un “culturation”[4] olarak tanımladığı, teknolojik alış-verişin çeşitli şekillerde sürdüğünü söylediği ve Osmanlıların Avrupa’daki değişiklikleri takip ettiği aslında “taife-i efrenciyan” adıyla bilinen grupla ilgili ayrıntılı bilgileri Salim Aydüz’ün “Taife-i Efrenciyan” adlı yazısı ve Rhoads Murphey’nin “Osmanlıların Batı Teknolojisini Benimsemedeki Tutumları Efrenci Teknisyenlerin Sivil ve Askeri Uygulamalardaki Rolü” adlı yazısında buluyoruz.  Salim Aydüz’ün yazısında Osmanlı silah envanterindeki isimlendirmelerden yola çıkarak etimolojik açıdan silahların dolayısıyla da teknolojinin nereden geldiğinin izleğini sürmekte ve Osmanlı ordusunda çeşitli alanlarda görev alan Avrupalılardan bahsetmektedir. Ayrıca Osmanlıların kuşatma alanında topları dökmek gibi pratik uygulamalara gittiklerinden hareketle büyük top meraklarının olduğu ve bunları kuşatma alanına götüremedikleri için başarısız oldukları gibi anlatıları da sorgulatmaktadır. [5] Rhoads Murphey ise Osmanlıların Yahudiler ve dışlanmış çeşitli Hıristiyan mezheplerine sığınma hakkı vermesinin teknoloji transferine yardımcı olduğunu belirterek Osmanlılar ile Avrupa arasında karşılıklı bilgi


[1] Gábor Ágoston, Barut, Top ve Tüfek: Osmanlı İmparatorluğu’nun Askeri Gücü ve Silah Sanayisi, çev. Tanju Akad, İstanbul: Kitap Yayınevi, (2006), “Osmanlı Esnekliği ve Pragmatizmi” adlı bölüm (s.249-266)
[2] Gábor Ágoston, “Teorik ve metodolojik bir bakış açısından bakarsak yeni askeri tarih yazımını izlemekteyim.” demektedir. BİSAV, Türkiye Araştırmalar Merkezi Osmanlı Askeri Tarihi, Notlar 23,(s.6)
[3] Kahraman Şakul “Yeni Askeri Tarihçilik”, Toplumsal Tarih 198 (Haziran 2010), 31-36. Metin için: http://www.academia.edu/398244/_Yeni_Askeri_Tarihcilik_ Ayrıca daha geniş bilgi için Ottoman History Podcast söyleşisi dinlenilebilir. http://www.ottomanhistorypodcast.com/2012/09/osmanl-imparatorlugu-ve-yeni-askeri.html
[4] Ágoston’un sunumunda “culturation” olarak kullandığı kavram, dilimize “kültürlenme” olarak çevrilir ve bir kültürün bir başka kültürden aldığı özelliği onu kendi kültürüyle sentezleyerek ortaya yeni, orjinal bir ürünün ortaya çıkarıldığı süreci ifade eder.
[5] Salim Aydüz, “XIV-XVI. Asırlarda Avrupa Ateşli Silah Teknolojisinin Osmanlılara Aktarılmasında Rol Oynayan Avrupalı Teknisyenler (Taife-i Efrenciyan)”, Belleten, LXII/235 (1998), s. 779-830.

Bir Ortaçağ savaş sahnesi

transferinin varlığına dikkat çeker.[1] Elbette burada bir soru tartışılmaya değerdir. Osmanlı sarayına bağlı askeri ve birçok alandaki gelişmeleri takip eden maaşlı bir zümre varsa ve bunlar sayesinde Osmanlı teknolojisi sürekli güncelleniyorsa 17.yy’ın sonlarında Osmanlıların II. Viyana Kuşatması sonrasında başlayan yenilgiler dizisi hatta 18.yy’da Avrupa arenasına çıkan Rusya’ya karşı alınan yenilgiler nasıl açıklanabilir? Burada savaşın çok boyutluluğuna vurgu yapmak yerinde olacaktır. Askeri disiplin, lojistik, mobilizasyon, istihbarat ve eğitim gibi birçok faktör bir araya gelince yenilgiler kaçınılmaz olmuş olabilir.
 Teknoloji alış-verişi meselesi tarihin lineerliği ve Batı’nın yükselişiyle diğerlerin gerilediği fikrine dayanan “ilerlemeci paradigma” nın aşındırılması açısından da önemli bir mesele gibi durmaktadır.  Batı-dışı toplumların dini taassup ya da yönetici elitler arasındaki çekişmeler nedeniyle teknolojik yenilikleri kabul etmekte zorlandıkları ya da zaten durağan oldukları gibi yaklaşımlar bulunmaktadır. Ancak Batı-dışı toplumlar arasında da bir teknoloji alış-verişinin olduğu bilinmektedir. Giray Fidan’ın tezi[2] ve Kenneth Chase’in kitabında[3] Osmanlı askeri teknolojisine Avrupa ve Japon teknolojisine karşı üstünlüğüne ve o bölgedeki Portekiz etkisine karşı bir denge unsuru olarak özellikle Çin’de ilgi duyulduğu anlatılmaktadır.
Osmanlı askeri tarihiyle ilgili tüm bu tartışmalarının bir özetini Özgür Kolçak’ın “XVII. Yüzyıl Askeri Gelişimi ve Osmanlılar” tezinde bulmak mümkündür. Geoffrey Parker’ın “Askeri Devrim” tezi üzerinden yaylım ateşinin etkisi, yıldız kale inşasının bilinen kuşatma anlayışına yaptığı etki gibi konular Kolçak’ın tezinde Parker’ın “Batı’nın üstünlüğü” perspektifi eleştirilerek anlatılır. [4] Ancak Parker’ın çok önem verdiği ve Batı’nın sonraki yüzyıllarda batı-dışı toplumlara uyguladığı şiddetin bir aracı olduğunu söylediği yaylım ateşi taktiğini 1620’lere kadar Hollanda ordusunda kullanıldığına dair bir kanıt bulamazken hem Parker’ın kitabının önsözünde[5] hem de Günhan Börekçi, “Notlar 23”[6] sunumunda 1605 yılında Macaristan’daki savaşı anlatan Topçular Kâtibi Abdulkadir Efendi’nin kitabında


[1] Osmanlılar ve Batı Teknolojisi (ed. Ekmeleddin İhsanoğlu) içinde, (s.7-20), Rhoads Murphy, Osmanlıların Batı Teknolojisini Benimsemedeki Tutumları: Efrenci Teknisyenlerin Sivil ve Askeri Uygulamalardaki Rolü, İÜ Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1992
[2] Giray Fidan, Çin Kaynaklarına Göre 16.yy Osmanlı-Çin İlişkileri ve Çin’deki Osmanlı Ateşli Silahları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 2010
[3] Kenneth Chase, ateşli silahlar üzerine hazırladığı kitabının büyük bölümünü İslam toprakları, Çin, Kore ve Japonya askerî tarihine ayırmıştır.(Ateşli Silahlar Tarihi, çev. Füsun Tayanç, Tunç Tayanç, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008).
[4] Özgür Kolçak, tezinin birinci bölümü “Askeri Devrim ve Osmanlılar” şimdiye kadar yapılmış tartışmaların bir derlemesi niteliğindedir. (s.22-103) (Özgür Kolçak, XVII. Yüzyıl Askeri Gelişimi ve Osmanlılar, Yayınlanmamış doktora tezi, İstanbul Üniversitesi, 2012)
[5] G. Parker, Askeri Devrim: Batı’nın Yükselişinde Askeri Yenilikler 1500–1800, çev. Tuncay Zorlu, İstanbul: Küre Yayınları, 2006 (s.7-8)
[6] BİSAV, Türkiye Araştırmalar Merkezi Osmanlı Askeri Tarihi, Notlar 23, Günhan Börekçi Sunumu,(Aralık 2002 – Şubat 2010) (s.55-80)

Total War oyunundan bir savaş sahnesi

yaylım ateşi taktiğinin Osmanlı ordusunda kullanıldığına dair bir betimleme paylaşılır. Burada Osmanlı askerleri yaylım ateşi gibi karmaşık bir taktiği tatbik ederler. Bu tür bilgilerin ortaya çıkışı Osmanlı askeri tarihini incelemelerinin öneminin bir kez daha ortaya koymaktadır.    Askeri tarih denilince hala büyük oranda karada meydana gelen gelişmeler düşünülmekte ve deniz savaşları da deniz içerisinde kara savaşları olarak algılanmaktadır. Çok sayıda top taşıyan kalyonların sahneye çıkışı ve yaygınlaşmasına kadar kadırgalar Osmanlı deniz stratejisinin temelini oluşturuyordu. Ancak 17.yy ortalarında Osmanlıların kalyonların temelini oluşturduğu bir donanmaya geçmeye çalıştıkları görülmektedir. Uzun Girit Kuşatması sırasında başlayan geçiş denemi 1700’lerin başlarında tamamlanmıştır. Kalyonların ağırlık kazanması topların kullanımını da artırmıştır.[1] Yıllar içerisinde ateşli silahların giderek daha fazla deniz savaşlarında etkili olduğu bir gerçektir. Yusuf Alperen Aydın’ın doktora tezi olan Osmanlı Denizciliği (1700-1770) adlı çalışmada Venedik ile yapılan savaş sırasında gerçekleşen donanmadaki yaralanmalara dair oluşturulan tablolar aracılığıyla ateşli silahların kullanımına dair bilgiler elde etmek mümkündür. [2] Burada oluşturulan tablolarda yaralanmalara göre maaş bağlanmakta ve bu yaralanmaların ne sebeple meydana geldiği belirtilmektedir.
 Sonuçta, dünya savaş tarihi ateşli silahların bir parçası olduğu şiddetin hasımlara düzenli ve kararlı bir şekilde uygulamadaki becerisiyle şekillenmektedir. Bu nedenle kara ve deniz savaşlarının tarihini öncesi ve sonrasıyla araştırmak özellikle de Osmanlıların hasımlarına üstünlük kurduğu ve sonra bu üstünlüğünü kaybetmeye başladığı dönemle karşılaştırılarak incelenmelidir. Ateşli silahlar söz konusu olduğunda bu silahların menzillerinin yanı sıra eğitim, disiplin, lojistik ve mobilizasyon gibi etmenler de değerlendirilerek Osmanlı askeri tarihine yeniden bir bakış için Gabor Agoston gibi tarihçilerin Osmanlı dünyasını anlamak için yaptıkları çalışmalar dikkate değerdir.




[1] İdris Bostan. "Osmanlılar ve Deniz." Küre Yay., İstanbul (2007).
[2] Yusuf Alperen Aydın, doktora tezi, Osmanlı Denizciliği (1700-1770) İstanbul Üniversitesi,(2007)(s.277)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder